Hayatın Anlamı

Son Soru

O akşam ailecek hep birlikte akraba ziyaretine gitmişlerdi. Annesi, babası ve çocuk... Çok keyifli bir akşam geçirmişlerdi. Yemekler, sohbetler, gülüşmeler ile dolu bir akşamdı. Zaman çabucak geçti. Eğlence bitti. Vedalaşmalar ardından eve dönme vakti geldi. 

                                

Annesi, babası ve çocuk arabaya bindiler.  Eve dönüş yolundaydılar. Araba kırmızı ışıkta durdu ve çocuk camdan dışarı baktı. Arabanın tam karşısında karanlık bir yeşillik alan vardı. Çocuk ağaçların altında yan yana dizilmiş beyaz şeyler gördü. Ne olduklarına anlam veremedi. Annesine sordu; 

“Anne şu karşıdaki beyaz beyaz şeyler ne? Ağaçların altında duruyorlar?” 

Araba halen kırmızı ışıkta bekliyordu. Annesi ve babası birbirlerine baktılar. Çocuğun sorusuna cevap vermediler, veremediler. Arabada derin ve rahatsız edici bir sessizlik vardı sanki. Çocuk tekrar sordu; 

“Anne şu karşıdaki beyaz beyaz şeyler ne? Çok karanlık görünüyor orası.” 

Soru varsa cevap var...

Annesi neden sorusuna cevap vermiyordu ki? Küçücük arabanın içinde onu duymuyor olamazdı. Annesi söyleneni duyuyordu duymasına ama... Duymamazlıktan geliyordu. Nihayetinde isteksizce cevap verdi. Kelimeleri ağzında geveliyordu; 

“Mezarlık orası yavrum.” dedi. 

Çocuk bir yandan pür dikkat oraya bakmaya devam ediyordu. 

Yeniden sordu; “Mezarlık ne demek anne?” Annesi ile babası tekrar birbirlerine baktılar. Endişeli görünüyorlardı. Ön koltukta aralarında fısıldaşarak bir şeyler konuştular. Ama çocuk fısıldaşmaları duyamadı. Annesinin ve babasının kendisinden bir şeyler sakladığını anlamıştı. Bu çocuğu daha da meraklandırdı. 

“Anne mezarlık ne demek?” diye yüksek sesle sorusunu yeniledi, çocuk. 

Annesi çaresiz bir şekilde soruya teslim olup konuşmaya başladı. 

“Ölen insanlar orada yatıyor, kızım.” dedi. 

“Orada kimler yatıyor? Kim ölmüş ki?” diye sordu çocuk. 

“Bilmiyorum yavrum.” dedi anne.

Nihayetinde yeşil ışık yandı. Babası gaza bastı. Sanki hem mezarlıktan hem de çocuğun sorularından kaçıp uzaklaşmak istiyorlardı. Mezarlıktan uzaklaştılar. Ama arabanın içindeki sorulardan kaçamadılar. 

Çocuk en sonunda anne babasının duymaktan korktuğu soruyu sordu.  

“Peki anne kimler ölür?” 

Annesi soruya teknik kelimeler kullanarak bir cevap verdi. Cevabı adeta bir belgesel konuşması tadındaydı. Böylece yüzleşmekten korktukları duyguları gizlemeye çalışıyordu. “Her canlı yaşam süresini tamamlayınca ölür yavrum.” dedi. 

Annesinin cevabını duyunca korktu çocuk. Gözleri şaşkın bir şekilde açılmıştı. 

“Peki siz de ölecek misiniz?” 

Annesi bu soruya cevap vermedi. Arabanın içinde yine derin bir sessizlik hakimdi. Çocuk bu sessizliğin “Evet” anlamına geldiğini anlamıştı. Anne babasının onu üzmemek için cevap vermediğini de... Çocuk son bir soru daha sordu. Bu sefer kısık sesle sormuştu sorusunu. Anne babasına değil de kendisine sormuştu. Arka koltukta kendi kendine konuşurcasına fısıldadı çocuk. 

“Ben de ölecek miyim?”  

Küçücük kafasının içinde kendi cevabını kendi bulmuştu...

İnsan ancak soyut kavramları bilirse hayatı doğru anlamlandırabilir.

Hayatta bazı somut nesneler vardır. Masa, araba, ayakkabı, çanta gibi... Tüm bu somut şeyleri elimizle tutup, gözümüzle görebiliriz. Ancak somut olanların yanı sıra soyut olarak yaratılmış olanlar da vardır. Bu soyut kavramları elimizle tutup gözümüzle göremeyiz. Zaten bu yüzden soyutturlar. Ancak bu soyut kavramlar en az somut şeyler kadar gerçektir. Bu soyut kavramları her gün deneyimleriz, yaşarız, şahit oluruz... Bunlar hayatımızın tam ortasındadırlar. Hatta bu soyut kavramları sık sık duyar ve telafuz ederiz. Ama gerçekte ne anlama geldiklerini bilmeyiz. İşin kötüsü bunları sık sık duyduğumuz için anlamlarını bildiğimizi zannederiz. 

Bildiğimizi zannettiğimiz için de öğrenme ihtiyacı hissetmeyiz. İnsanlar soyut kavramları bazen kulağa hoş gelen sözlerle tanımlamaya çalışırlar. Adı üstüne bunlar kulağa hoş gelen ama çoğu zaman içi boş sözlerdir.  “Aşk denizin dalgalarını saçlarından toplamak, göğün yıldızlarını gözlerinde izlemektir.” gibi... Bu tarz sözler kulağa hoş gelir. İnsanların duygularını yükseltir. Ancak kavramların gerçek tanımlarını ortaya koymaz. Aşk nedir? Sevgi nedir? Aşk ile sevgi arasındaki fark nedir? İletişim ile ilişki arasındaki fark nedir? Kıskançlık nedir? İmrenme nedir? Kıskançlık ile imrenme arasındaki fark nedir? Nasip nedir? Kısmet nedir? Sabır nedir? Mutluluk nedir? Zevk nedir? Mutluluk ile zevk arasındaki fark nedir? Zaman nedir? Süre nedir? Beklenti nedir? Bir insana neden süre verilir? Süre ile beklenti arasındaki ilişki nedir? 

                    

Nereden geldik, nereye gidiyoruz?

Hayatımızda daha nice soyut kavramlar vardır. Hepsi de gerçek. Hepsi hayatımızın tam ortasında. İnsanın hayatını anlamlandırabilmesi için... Problemlerinin gerçek yüzünü görüp o problemleri çözebilmesi için... “Nereden geldik nereye gidiyoruz?” sorusunun cevabını bulabilmesi için.... Bu kavramların gerçek tanımlarını öğrenmeye ihtiyacı var. Tıpkı bir insan aşk ve sevgi kavramlarının gerçek tanımlarını bilirse kavrar. İlişkinin farklı boyutları vardır. Bu boyutların bazılarında sevgi, bazılarında ise aşk vardır. İlişkinin sağlıksız boyutlarında her iki taraf da mutsuz olur. Sağlıklı ve dengeli boyutlarında ise ilişkide huzur vardır. Bunu bilen kişi ilişkilerinde mutlu olmak için o ilişkiyi hangi boyutta yaşaması gerektiğini bilir. Ve hangi boyuttaki ilişkilerin ona zarar vereceğini de... İnsan kavramların gerçek tanımlarını öğrendikçe dostu ve düşmanı ayırt etmeye başlar. 

Bu sayede doğru kararlar verebilir hale gelir. Benzer şekilde başka bir örnek... İmrenmek ve kıskanmak  birbirlerine karıştırılan kavramlardan iki tanesidir. Her ikisinde de kişi başka insanın hayatına konsantre olur ve dikkat verir. Ancak kıskanan ve imrenen insanın başkasının hayatında dikkat ettiği noktalar birbirinden çok farklıdır. Mutluluk ve zevk... Bu iki kavramda aslında taban tabana zıttır. İkisinin farkını bilmeyen kişi mutlu olmak adına hayatına zevklere boğabilir. Ve farkında olmadan Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olur. İnsan en çok duyduğu ve kullandığı bu kavramların tanımlarını aslında bilmiyor. Bu noktada Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın imdadına yetişiyor. Deneyimsel Tasarım Öğretisi sayısız kavramın gerçek tanımını deşifre eder. Deneyimsel Tasarım Öğretisinde deşifre edilen bu tanımlar ile birlikte insanın kafasındaki tüm karmaşalar biter. Hayatta tüm olup bitenler netlik kazanır. Kişi neyi neden yaşadığını idrak eder. Dostu düşmanından, ateşi sudan ayırt eder. Kavramların tanımlarını öğrenen insan hayatı doğru anlamlandırmaya ve anlamlı yaşamaya başlar.

                                                        

Gerçekleri duymaya ve ona uygun yaşamaya ihtiyacımız var.

Hepimizin iç dünyasında sorularına cevap bekleyen meraklı bir çocuk var. O çocuk saf aklı, saf bilinciyle gerçekleri duymak, gerçeği öğrenmek istiyor. Artık büyüdük. Ve arka koltukta oturan o çocuğa gerçekleri öğretmek bizim sorumluluğumuzda. Gaza basıp mezarlıklardan uzaklaşabiliriz. Ama gaza basıp ölümden ve gerçeklerden uzaklaşamayız. O yüzden gerçekleri duymaya ve ona uygun yaşamaya ihtiyacımız var.

Hayatın hakkını en iyi veren insanlar ölümü unutanlar değildir. Aksine ölümü hatırlayanlar hayatın hakkını en iyi veren insanlardır. Bu yüzden ölümcül hastalık geçiren kişiler limonun kokusundan daha çok keyif alır. Rüzgarın dokunuşunu daha çok hisseder. Bu yüzden hastaneler haline şükreden hasta insanlar ile doludur. Ve bu yüzden ölüm döşeğindeki insanlardan “Hayata bir daha gelseydim şu hataları yapmazdım.” başlıklı hayat tavsiyeleri alınır. Çünkü ölümü okuyanlar hayatı okur.  Ölümü unutan insanlar sürenin kısıtlı olduğunu da unuturlar. Daha da kötüsü neden bize bir süre verildiğini de...

Son soru...

  • Yemekler, 
  • Sohbetler, 
  • Gülüşmeler, 
  • Ağlaşmalar, 
  • Şikayetler, 
  • Şükredişler ve daha niceleri ile dolu bir hayattı. 
Zaman çabucak geldi ve geçti. Süre bitti. Vedalaşmalar ardından eve dönme vakti geldi. Bu sefer tek başına... Ve arka koltuktan son bir soru geldi. 

"Nasıl bilirdiniz?"

Hayat geçici...

Bu son soruya verilecek cevap bizim hayatımızı nasıl yaşayacağımıza bağlı. 

  • Hayatımızı nasıl yaşayacağımız ise an ve an verdiğimiz kararlara... 
  • Kararlarımız ise hayatı ve olayları nasıl anlamlandırdığımıza... 
  • Yüklendiğimiz anlamlar ise olayları doğru okuyabilmemize bağlı. 

Kendimizi, hayatı, olayları doğru okuyabilmek ve doğru anlamlandırabilmek ancak "Kavram Bilimi" ile mümkün. Deneyimsel Tasarım Öğretisi kavram bilimi ile hepimizin hayatı doğru okumasına vesile oluyor. Hayatı ve kavramları doğru okumak ise hayati bir önem taşıyor. Çünkü hayat geçici ama ruhlarımız sonsuz. O yüzden son soru sonsuz önemli. 

Peki "Nasıl bilirdiniz?" sorusuna verilecek cevap neye bağlı? 

Bize verilen süreyi nasıl değerlendirdiğimize bağlı. Bu satırları okuyup anlıyorsak eğer süremiz çoktan başlamış demektir. Ve doğru cevapları sadece soruları doğru okuyup, doğru anlayanlar veriyor.


Deneyimsel Tasarım Öğretisi Nedir?

&

İnsanoğlu var olduğundan beri amacı hiç değişmemiştir.

Mutlu olmak, başarı olmak ve iyi ilişkiler kurmak…

  Deneyimsel Tasarım Öğretisi seminerlerinden;

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” sinde paylaşılan bilgiler,  kişiyi dününe göre daha mutlu ve başarılı yapar.  Seminer konuları; tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.


"Milyarlarca insan içinde bir kişinin ne önemi olabilir ki? Bunun cevabını o bir kişiye sorun..." 

Yahya Hamurcu 



Yorumlar

  1. Gerçek bu kadar gözümüzün önündeyken nasıl hiç sonu gelmeyecek gibi yaşıyoruz ?

    İnsan olmanın, canlı olmanın en doğal sonucu oysa.

    Sanki hep başkalarının başına gelecek bize sıra gelmeyecek gibi...

    Önem atfettiğimiz oyalayıcıların peşinden koşarken unutuyoruz ve o dönüşümü yapamıyoruz. Sürekli bir çekişme, telaş halindeyiz ama yetişmeye çalıştıklarımız oyalamadan başkası değil...

    Belki de gerçekleri kabul etmeye cesaretimiz yok, ondan kendimizi meşgul ediyoruz.

    Ama gaza basarak kaçamıyoruz işte.

    Bir gün hiç beklenmedik anda gelen o çocuğun sorusu gibi sorulacak. Geç kalmadan gerçeği kabullenmek ve ona göre yaşamak bu kısır döngüyü değiştirir miydi?

    YanıtlaSil
  2. Hayatın telaşı içerisinde ne kadar bu hayatı anlamlandırmak veya anlamak üzerine çalışma olsa azdır. Bu yönde yapılan her çalışma da oldukça önemlidir. Yazı için emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

    YanıtlaSil
  3. Olayları Doğru okuyup Doğru tepkiler verebilmek inşaAllah nasip olur. Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Harika bir yazı olmuş, 12’den vuruyor derler ya aynen öyle! Soyut somuttan üstün, bilen bilmeyenden, bilenlerden olmak dileği ile…

    YanıtlaSil
  5. İnşallah hayata doğru tepki verenlerden ve bize verilen süreyi doğru degerlendirenlerden ve bizden o doğru tepkiyi vermemiz yönünde beklentisi olanın beklentisini karsilayabilenlerden oluruz.

    YanıtlaSil
  6. Soruyu doğru anlayıp cevabı doğru verebiliriz umarım

    YanıtlaSil
  7. Gerçekleri duymaya ve ona uygun yaşamaya ihtiyacımız var...
    Elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  8. Gerçeklere uygun bir yaşamımız olması dileğiyle😊🌸

    YanıtlaSil
  9. İnsanlar oluşturdukları sebeplerin sonucunu yaşar

    YanıtlaSil
  10. İyi bilinmek ve iyilerden olmak dileğiyle... ♡

    YanıtlaSil
  11. Gerçekleri duymaya ve uygulamaya hayatı doğru anlamlandırmaya çok ihtiyacımız

    YanıtlaSil
  12. Gerçek cevapları verebilenlerden olalım inşallah ne güzel yazmış yazan.

    YanıtlaSil
  13. Özlem Karaoğlan15 Kasım 2023 21:24

    Eğer bir şeyin sonu varsa, mutlaka bir değerlendirmesi de vardır. İnsana verilen ömürde sınırlıysa, onunda sonunda mutlaka bir değerlendirmesi olacaktır. Nasıl bilirdiniz? Sorusuna, iyi bilirdik denilenlerden olalım inşallah🤲 Yarın ölecekmiş gibi de hiç birşeyi ertelemeden yapabilelim…
    Emeğinize kaleminize sağlık,güzel anlatmışsınız…🌸

    YanıtlaSil
  14. Süre çoktan başladı ve her dk azalıyor umuyorum ki iyi bilinenlerden oluruz..

    YanıtlaSil
  15. Hayata gelmemizin yaşamamızın bir anlamı olmalı bir iz bırakmalıyız bir insan yetiştirmek gibi.
    Bu dünyaya gelmiş olmamızın yaşamak dışında bir anlamı olmalı bizler ortalama 70 seneye yaşayıp dümdüz gelip dümdüz gidemeyiz iyi işler yapmak zorundayız. Hiç bir şey den kaçmak çözüm değil o gerçek hep bizimle gelecek ortamı değiştirmek var olan sonucu değiştirmeyecek kendimizi ne zamana kadar kandıracağız veya gerçekten kandırabiliyor muyuz gece yastığa başımızı koyduğumuz da en yakın dostumuz kafamızın içindeki susmayan sesler anlam arayan sesler bunlara cevap bulmalıyız bizi hayatta tutan soyut kavramlardır inanmaktır sevmektir umut etmekdir bunları bir insandan aldığınız zaman yaşamı için anlam bulamayan bir varlık haline gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

    YanıtlaSil
  16. Umarım hayatın gerçek anlaminiy bulanlardan oluruz, emeğinize sağlık çok güzel bir yaklaşımla aktarılmış 💐

    YanıtlaSil
  17. Çok güzel bir konuya temas edilmiş emeğinize sağlık hayatın özeti keşke herkes böyle bir tefekkür etse bir an önce 🤲🌼

    YanıtlaSil

Yorum Gönder