Merhamet Güçten Doğar

Mehmet’in terfi almasına hepimiz sevinmiştik fakat terfi aldığı günden beri daha görüşememiştik. Sabah, iş yerine girmeden önce güvenlik görevlisi Mustafa ile selamlaştık. Onu öyle düşünceli görünce ‘’Hayırdır ne oldu, canını bir şey mi sıktı?” diye sordum. Mustafa: ‘’Mehmet Bey’e hoş geldiniz dedim. Tebrik edecektim ama yüzüme bile bakmadı. Selamsız sabahsız, yanımdan beni duymamış gibi cevap vermeden geçti.‘’ dedi.

Mustafa bozulmuş ve bu duruma içerlemişti. Mehmet terfi alalı daha ne kadar olmuştu ki? Çok değil, daha üç gün olmuştu…

                                     


Bizim tanıdığımız Mehmet ne kadar fedakâr ve güler yüzlüydü. İnsanlara yardım etmeyi severdi, bir arkadaşının canının sıkkın olduğunu gördüğü zaman, onu neşelendirmek için elinden geleni yapmaya çalışırdı. Terfiden sonra değişen neydi? Çaycı Ali de Mehmet hakkında aynı durumdan mustaripti. “Düne kadar ‘Ali kardeş nasılsın?’ diyen adam gitti. Yerine zar zor selam veren biri geldi.’’ diyordu. İnsan düşünmeden edemiyor. Üç günde bu kadar ne değişmiş olabilir? İş arkadaşımıza bir taraftan konduramıyoruz, acaba bilmediğimiz bir durum var da gözü bir şey görmüyor mu diye de düşünüyoruz. Aramızda konuşurken de biz bu insanla o kadar sohbet ettik, çay kahve içtik, dertleştik… ‘’Hakkında hemen kötü düşünmeyelim.’’ dedik. Günler geçiyor ama Mehmet’in bu tavrı değişmiyor, aksine artık rahatsızlık veriyordu. Terfi aldıktan sonra sanki bambaşka bir Mehmet geldi…

İş yerinde bu yaşananlardan ve duyduklarımdan sonra düşünmeye başladım. İnsan nereden geldiğini bu kadar çabuk unutabilir mi? Şu an bizim sandıklarımızın, yarın bir gün elimizden alınmayacağının garantisini kim verebilir ki? İnsan, bir şeyi başardığında veya bir şeyi kazandığında bu başarının sebebini kendinden bilmesi en büyük yanılgılarından biri değil midir aslında? Bir terfi arayı nasıl bu kadar açabilir?

İnsan, güçlendiğinde, bir yerin veya kişilerin yetkisi kendisine verildiğinde daha merhametli olması gerekir diye içimden geçirdim. Gücün sınavı, merhametti aslında…

         

Güç insanı zalimleştirir. Merhamet ise, güçten doğar.

 Bir öğretmenin, iş yerinde ki bir ekip liderinin, ailede ki ebeveynlerin…. Yani insan yetiştiren bir liderin; merhametli ve yumuşak huylu olması gerekir. İnsan yetiştirirken ya da bir yerde liderken, bir yetkiye sahipken, elinde bir güç varken o insanın merhametine bakılır. İnsan güçlendiğinde başarıyı kendinden bilip zalimleşiyor mu? Yoksa başarının sebebini asıl sahibinden bilip daha merhametli oluyor mu diye sınanır.

Kazandığımız başarılar, sahip olduklarımız, makam, mevki, statü… Bizi dünümüzden daha iyi yapmadıktan sonra bunları kazanmanın ne önemi var ki? Benim başarılarım, sahip olduklarım ya da şu anda sahip olduğum yetki, güç beni daha merhametli, daha sabırlı, daha alttan alabilen biri yapmalı. Ben şu an sahip olduğum güçten sonra dünüme göre daha anlayışlı, merhametli değilsem; hayatın benden beklediği doğru tepkiyi verememişim demektir.

Hayatın güçle ilgili bize sorduğu soruya doğru tepki verebilenler de var tabi… Bizim Ali usta gibi…Bizim babacan bir de Ali ustamız var. Mehmet’in olayından sonra onu yad ettik. O da zamanında terfi almıştı. Alır almaz ilk iş bizimle sevincini paylaşmıştı. ‘’Artık sıra siz de.’’ demişti. Terfisini de baklava ile de ıslatmıştı. Bazılarımız onun sayesinde bir yerlere geldi. Kendisine yetki verildiğinde, o lider olduğunda arkasından bir sürü insan yetiştirdi. Kendi yükselirken bir yandan da aşağıdan insan yetiştirdi, sadece kendisi yükselmedi. Ali usta, biz bir yerde sıkıştık mı bir hemen anlar, bize destek verirdi. Bizim için onun yeri bambaşkaydı, bir abi gibiydi. Yeni bir eleman geldiğinde de bize karşı nasıl sabırlı, merhametliyse ona karşı da öyle olurdu. Elindeki güç onu zalimleştirmemiş, aksine dününden daha merhametli biri yapmıştı.

 

Emekliliğine yakın memleket hasretine dayanamamış gitmişti. Artık kendi iş yerini memleketinde açmıştı. Başarı, bize onunla güzel gelirdi. Ali usta gittiğinde onun yokluğunu çok hissetmiştik. Çünkü kendi yükselirken arkadan insan yetiştiren, ihtiyaç gideren biriydi.

Kendisinin de geçmişte o yollardan geldiğini unutmamıştı.
Asıl erdem makam sahibi olurken, güçlenirken geçtiğimiz yoldaki insanları unutmamak…
Güç adına kazandığımız ne varsa, merhameti besledikçe güzel…
Gerçek başarı, insana geldiği yeri unutturmaz. Orayı da besler…
İnsanın yaptıkları ise; yapacaklarının teminatıdır… 



Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir. 

 Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

 "Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

  

Yorumlar

  1. Elinize sağlık. Hayatın her alanında merhametin vazgeçilmezliğini çok güzel özetlemişsiniz.

    YanıtlaSil
  2. İnsan kendini yetiştirirken etrafındakileri de yetiştirmeyi bilmeli...

    YanıtlaSil
  3. Makaö insanı masıl değiştirir gzel anlatılmış, maşALLAH 🥰

    YanıtlaSil

Yorum Gönder