Pelin,
her akşam işten çıkış saati yaklaştıkça hazırlıklarına başlar, 18:05 otobüsüne
yetişmeye çalışırdı. Hazırlıklarını yaparken o kadar ustalaşmıştı ki, her şeyi otomatik
bir şekilde düşünmeden yapıyordu.
Dışarı
çıktığında gözü caddedeki trafiğe takıldı. Etraf bir sürü alelacele bir yerlere
yetişmeye çalışan, bir yandan da sabırsızca korna çalan arabalarla doluydu.
Yolda hızlıca yürüyerek metrobüsü yakalamaya çalışan insanlar yoğunluktaydı.
Kendisi de gürültünün ortasında, yolda yürüyen bu kalabalık yığının içinde
kaybolmuştu. Her gün aynı tempoyla işe git gel, sürekli bir koşturmaca ve hep
telaş...
Bir
yandan etrafına boş gözlerle bakıyor bir yandan da yürüyordu. Derin düşüncelere dalmıştı ve artık hiçbir
şey duymuyordu. Zihninde ise bazı sorular dönüp duruyordu.
-
“Ben neredeyim?”
-
“Nereye gidiyorum?”
-
“Ne yapıyorum?”
-
“Hayatımda sular neden bir türlü durulmuyor?”
-
“Neden hep koşturuyorum?”
-
“Neden mutlu olamıyorum?”
-
“Hayatımın anlamı ne?”
Bu
sorulara cevap bulamadıkça içini bir karamsarlık kapladı. Otobüste boş koltuğa
oturduğunda her zaman yaptığı gibi, etrafındaki gürültüyü duymamak için
kulaklık takıp müzik dinlemeye başladı. Telefonunda sosyal medyada gezerken,
insanların mutlu ve keyifli hallerini görünce, bir tek kendisi sıkıntı
çekiyormuş gibi hissetti. Derin bir iç çekti, görüntülere bakarken kaşları
çatılmıştı.
Problemsiz
hayat var mıydı bu dünyada? Birileri sorun yaşarken, birileri de hiçbir sorunu
olmadan mı yaşıyordu? Ya da kiminin dertleri büyük, kiminin dertleri daha mı
küçüktü?
Akşam
evine geldiğinde arkadaşı Ceren’in mesajını gördü:
“Akşam
tam kadro kahve içelim diyoruz. Her zamanki mekân da olacağız. Müsaitsen sen de
gel.”
Pelin
pek keyfi olmasa da ‘’Belki biraz havam değişir.’’ diye düşünerek gitti. Kızlar
loş bir köşedeki masanın etrafında toplanmış, hararetli bir biçimde sohbete
başlamışlardı bile…
Arkadaşlarından
biri, işyerinde yaşadığı bir problemden bahsetti. Kendisinin çok daha özenli, titiz
ve yoğun çalışmasına rağmen, yöneticisinin kendisiyle aynı işi yapan diğer çalışma
arkadaşına daha fazla maaş verdiğinden yakındı. Kendisine haksızlık yapıldığını
düşünüyordu.
Başka
bir arkadaşı, eşiyle yaşadığı problemlerden bahsetti. Kendisinin gezmeyi
sevdiğini, ne zaman bir yerlere gitmek bir şeyler yapmak istese, eşinin
istemediğinden yakınıyordu. Eşi mecbur kalmadıkça evden çıkmaktan pek
hoşlanmayan, az konuşan, daha çok kendi halinde takılmayı seven biriydi. Çok
sıkıcı olduğunu düşünüyor ve ona tahammül edemiyordu. Yaz geçiyordu ve tatilde
nereye gideceklerine bir türlü karar verememişlerdi. Kendisi deniz kenarı bir
yere gitmek isterken, eşi ise ormanlık serin bir yere gitmek istiyordu.
Bir
arkadaşı, çocuklarıyla ilgili yaşadığı problemlerden bahsederken, bir diğeri
ise çocuğu olmadığından dert yakınıyordu. Pelin, şaşkınlık içinde arkadaşlarını
dinlerken, insanın çocuğunun olmasının da olmamasının da bir problem
olabileceğini yeni fark ediyordu.
Herkes
problemlerinden bahsediyordu. Hatta biraz fazla mı köpürtüyorlardı. ‘’Benim
problemim daha büyük!’’ ‘’Hayır asıl benim problemim daha büyük!’’ yarışına
girmişlerdi sanki. Hep şikâyet ediyorlardı. Hep suçlu ötekisiydi. Anlattıkları ne
olursa olsun kendileri hep haklı, başkaları ise hep hatalıydı.
Pelin,
düşünceli bir şekilde arkadaşlarını incelemeye başladı. Oysa sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarından
hiç de problemleri varmış gibi görünmüyordu.
Patronundan
şikâyet eden arkadaşının sayfasındaki son paylaşımındaki video geldi gözünün
önüne; bir yandan yüzünde kocaman bir gülümsemeyle coşkuyla alkış yaparken, bir
yandan da yöneticilerinin ne kadar mükemmel bir insan olduğunu anlatmakla
meşguldü…
Eşinden
şikâyet eden arkadaşının anlattıklarıyla sosyal medya sayfasındaki son
paylaşımı da taban tabana zıttı. Güzel bir manzarada, açık havada yemek yerken
el ele tutuşmuşlardı. Çok romantik bir pozdu. Resmin altında da şöyle
yazıyordu. “Sevgili kocacığım! Evlilik yıldönümümüzde bana yaptığın sürprizle
bir kez daha kalbimi fethettin! Seninle nice beş yıllara!”
Çocuklarıyla ilgili problem yaşayan arkadaşı, çocuklarını sık sık sayfasında paylaşır, onları öve öve bitiremezdi. Çocukların ailesine ne kadar çok sıkıntı yaşattığını, üzdüğünü bilmese, yazılanlara bakarak onları melek ilan edebilirdi.
Arkadaşlarının
gergin bir şekilde saatlerce anlattıkları ne kadar gerçekti acaba? Oysa sosyal
medya hesaplarında çevrelerine sundukları görüntülerle anlattıkları hiç
uyuşmuyordu. Nasıl bir illüzyondu bu? Demek ki gerçekte yaşadıkları da anlattıklarından
bambaşkaydı…
“Problemsiz
hayat mı var?” dedi Pelin. İyi de çözüm bu mu? Şikâyet etmek mi? Hep ötekini
suçlamak mı? Biz hep doğru mu yapıyorduk? Bizim hiç mi hatamız yoktu?..
“Geç
oldu gitmeliyim.” dedi Pelin. Kimse itiraz etmedi. Çünkü arkadaşları hararetle
hala birbirlerine problemlerini anlatmaya devam ediyordu. Şunu anlamıştı Pelin:
Eğer
meselemiz problemlerimizi çözmekse, doğru çözümleri bulmalıydık.
Doğru kapıdan girebilmek için, doğru anahtara ihtiyacımız vardı. Peki kapıları
açan anahtar neydi? Bir taraftan yürürken bir taraftan da: ‘’İşte can
alıcı soruyu buldum!’’ dedi kendi kendine. ‘’Doğru soruyu sormak beni doğru
cevaba yaklaştıracaktır.’’ diye düşünerek umutlandı…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
Gerçekten de öyle değil mi sosyal medya ile gerçek hayatta olan arasındaki uçurum...
YanıtlaSilDoğru kapıdan girebilmek için, doğru anahtara ihtiyacımız var. Çok güzel bir bakış açısı.
YanıtlaSilÇok güzel bir anlatım olmuş elinize emeğinize sağlık
YanıtlaSilElinize sağlık ne kadar güzel bir yazı olmuş. Hayatın tüm gerçeklerini anlatan...
YanıtlaSilElinize sağlık çok güzel ve hatırlatıcı bir yazı olmuş. Gün içinde içinde maalesef unutup şikayete başlayabiliyoruz.
YanıtlaSilPeki doğru sorulara nasıl ulaşabiliriz?
YanıtlaSilİnsan gerçeğin kapısından girince nasıl da herşey sadeleşiyor. Ellerinize sağlık. Günümüzde sosyal medya da sergilenen hayatlarda perdenin diğer tarafını da gözler önüne sermişsiniz.
YanıtlaSilProblemim yok diyenin büyük problemi var… :)
YanıtlaSilİnsanoğlunun zihnine bir soru beliriyor ve o soruyu da cevaplamadan rahat edemiyor... Ne mutlu o düşünebilen insanlara... Güzel bir yazı olmuş..
YanıtlaSilÇok anlamlı bir yazı olmuş elinize sağlık. Doğru çözümleri bulabilmek nasip olsun hepimize.
YanıtlaSilDoğru soruyu sorabilmek kapıyı açan anahtar gibidir...
YanıtlaSilProblrm insanı geliştiriyor🌸
YanıtlaSil