Rüzgârda savrulan yaprak taneleri gibi oradan oraya savruluyoruz… Günlük koşturmacalar, bir türlü sonu gelmeyen ve bitmek bilmeyen işler, hızla akıp giden zaman… Bir başlangıç ve bir son arasındaki sınırlı ömrümüz geçerken, her an çabalamaya devam ediyoruz. Her birimiz kendi sahnesinde kendi rolünü sergiliyor.
Her gün gündeme bomba gibi düşen haberlere maruz kalıyoruz. İnsanı her an şaşırtabilen, hayret edilesi olaylar silsilesi akıp gidiyor. Depremler, yangınlar, tsunamiler, savaşlar, çatışmalar, kavgalar, kazalar, siyasi olaylar, seçimler, ekonomik krizler, salgınlar, absürtleşen insan davranışları ve daha nicesi… Yitirdiğimiz ahlaki değerler, evrim geçiren kültürler…
‘’Kötü olayların ve kötü davranışları olan insanların çoğu, yaşadığımız çağda mı toplandı acaba?’’ diye düşünmeden edemiyor insan. Eskiden de anormal olaylar, gündemi sarsıcı haberler oluyordu mutlaka. Ama televizyon, telefon, internet vs. teknoloji bu kadar gelişmediği için haberimiz olmuyordu. İnsanlar, kötü olaylar ve kişilerle arasına mesafe, sınır koymayı ve mahremiyetine daha fazla önem vermeyi tercih edebiliyordu.
Kübra’nın bir kızı ve bir oğlu vardı. Eşiyle birlikte ortak çalıştıkları küçük bir ofisleri vardı. Kendisi mimar, eşi ise inşaat mühendisiydi. Kıvamında giden bir ilişkileri vardı. Eşi Ahmet’in aksine, Kübra geleceği zihninde çok fazla kurgulayan bir insandı. Ancak geleceği düşündükçe endişeleri ve kaygıları daha da artıyordu. Duydukları, gördükleri, hissettikleri, şahit oldukları onu ürkütüyordu.
‘’Nasıl bir çağda yaşıyoruz? Çocuklarımıza nasıl bir gelecek bırakacağız? Onlar böyle bir zamanda hayata tutunabilecekler mi? Olabilme ihtimalini bildiğimiz veya bilmediğimiz nice olaylardan biri eğer bizim başımıza gelse nasıl tepki veririz? Ne hissederiz? Bu durumun altından kalkabilir miyiz?’’ diye sıralanıp giden soruları düşünmeden edemiyordu. Bu düşüncelerin etkisiyle vücudu geriliyor, yüzü asılıyor, çatılı kaşlarının arasındaki çizgi belirginleşip gözleri donuklaşıyor ve omuzları çöküyordu. Nefes alışverişi bile değişiyordu. Girdiği bu ruh hali, bazı olaylara aşırı sabırsız, bazı olaylara ise umarsız tavır takınmasına, bazen de etrafına ters cevaplar vermesine yol açıyordu. İşte o zaman, eşi ve çocuklarının da keyfi kaçıyordu.
Kübra, çocukları okula bıraktıktan sonra ofise uğradı, yarım kalan işlerini toparladı. Çocukların okuldan çıkmasına daha vakit varken, kalan zamanı fırsat bilip ablasıyla buluşacaktı. Dört kardeştiler, bir ablası ve bir abisi daha vardı ama o, en çok Feride ablası ile anlaşıyordu. Çoğunlukla onunla kafaları, düşünce yapıları birbirine benzerdi. Onun fikirlerini kendine daha yakın ve mantıklı bulurdu. Buluştuklarında laf lafı açıp oradan buradan konuşurlarken bir an iç geçirdi Kübra. Düşüncelerini, endişelerini ablasına anlattı. Onun iyice içini dökmesini bekledikten sonra Feride, başladı anlatmaya.
“Kaygılarını, endişelerini çok iyi anlıyorum hatta ben de zaman zaman düşünüyorum aynı şeyleri ama hangi zamanda nasıl yaşıyorsak yaşayalım, hayat ortaya koyduğumuz tepkilere bakar. Olayların değil, bizim onlara verdiğimiz tepkilerin anlamı vardır. Her zaman geçmişte korkacağımız, geleceğinden endişe duyduğumuz ya da duyacağımız olaylar olabilir. Önemli olan buna rağmen yaptıklarımızdır. Hayat, korku ve ümit arasında gidip gelir. İnsan, olabileceklerden veya olanlardan korkmasına rağmen ümitle yoluna devam edebilmelidir. Bu olumsuzlukları devamlı düşünmekten vazgeç, çünkü bunun sonu gelmez. Tabi ki yeri geldiğinde düşün ama o düşüncelerinde takılıp kalma. Öğrendiklerin sana rehber olsun, onlarla yoluna devam et.”
“Söylediklerinde haklısın.” dedi Kübra. Ablasının o an telefonu çaldı ve o telefonda konuşurken, Kübra onun söylediklerini düşünüyordu. İnsan, yaşadığı olumsuz olaylara ya da kaygılarına takılı kalıp, yaşamdan keyif almaktan vazgeçemezdi.
Her şey, her şeyle ilişkilidir.
Toplumu oluşturan bireylerdir. Birey düzelirse toplum düzelir. İnsan kendi yapabileceklerine bakıp yoluna devam etmelidir. Hayatımızda geçirebileceğimiz sürenin bir sınırı var. Her ne olursa olsun, insan hayattan keyif alabilmeli. Biz mutlu olduğumuzda eşimiz de çocuklarımız da mutlu olur çünkü mutluluk bulaşıcıdır.
‘’Geçen sabahın erken saatinde evden çıkarken komşumun bir tebessümle verdiği selam, dondurucu soğuğa rağmen nasıl da içimi ısıtmıştı. Ben de markete gittiğimde, kasiyere tebessümle kolay gelsin dediğimde, o da hiç beklemiyor olmalı şaşkınlıkla teşekkür etmişti. Her şey birbiriyle etki ve tepki halindedir. Oluşturduğumuz her etki, karşımızda da bir tepki oluşturuyor.’’ diye devam etti ablası…
Kübra’nın zihni açılmış, berraklaşmıştı sanki. Bir hafifleme, bir ferahlık hissetti. Gülümsedi ve rahatça arkasına yaslanıp çayını içmeye devam etti.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar
Yorumlar
Yorum Gönder