Veren de Bir, Alan da…

Veren de Bir Alan da…

Geri Verecek Olan da... 

Ali, sabah işe gitmek için uyandığında evde suların akmadığını fark etti. İşe gitmeden duş alıp kahvaltı yapması gerekiyordu ama su olmadan bunları yapamazdı. Suların akmadığını fark ettiğinde birden morali bozuldu. Güne kötü başladığı için üzüldü. Şimdi nasıl hazırlanıp işe gidecekti? Yüzünü yıkayacak su bile yoktu. Oysa sular sadece birkaç saatliğine yoktu, birkaç saat sonra gelirdi. 

Ya hiç gelmeseydi? Ya suya bu kadar kolay ulaşamasaydı? Birden aklına: ‘’Acaba eskiler evde sular akmadan, çeşmelerden su taşıyarak nasıl yaşıyorlardı? Hiç zor gelmiyor muydu?” diye düşünmeye başladı. Rahmetli anneannesi anlatırdı: “Evladım, eskiden evlerde su mu vardı, mahallenin çeşmesinden taşırdık. Çamaşırları ayda bir toplu yıkardık, suya ulaşmak bu kadar kolay değildi.” derdi. Su olmadan onsuz hayat nasıl olurdu çok az insan biliyordu. Özellikle Anadolu coğrafyasında su sıkıntısı pek de olmadığından suyun önemi hakkında çok az insan düşünüyordu. Oysa Afrika’da öyle miydi? İnsanlar suya ulaşabilmek için kilometrelerce yürüyorlardı.

 

 ‘’İşte insan, elinde bulanan nimetin ve imkânın elinden alınmadan kıymetini bilmeli, şükrünü etmeli.’’ diye düşündü. İnsan ise o imkân elinden alındığında, o imkânın ne kadar kıymetli olduğunun farkına varıyordu. İmkân elindeyken ise sahip olduğunun hikmetini kendinden biliyor, kendi başarısı zannediyordu. Oysa veren de birdi, alan da...

 İnsan bunu farkına varamadı ya da pek azları farkındaydı...

İmkân verildiğinde, sahip olduklarını kendi başardı sandı, elinden alındığında kahrolup ümitsizliğe düştü...

Varlığında da yokluğunda da şükretmek, alındığında geri verilmesi için ümit var olmak, ümidi O’ndan kesmemek...

 

İşte bu öyküye en yakışır öykülerden birinin öyküsü geldi birden Ali’nin aklına; Hazreti Hacer… Hacer’in de suya ne kadar ihtiyacı vardı. Çocuğu çölün ortasında aç, susuz. Oğlu ağlarken çok çaresizdi. Her şeyin sahibinin ALLAH olduğunu biliyor, ‘’Su gelecekse de O’ndan gelecek.’’ diyor ve aramaya devam ediyordu. RAB’bine çok teslim ve asla RAB’binden ümidini kesmiyor... Ümidin öyküsü Hacer’di…

 

İnsan, en çaresiz anında kendini yalnız hisseder,

Oysa yalnız değildir, belki tek başınadır ama asla yalnız değildir…

 

İnsan sınanır… “Bakalım şimdi ne yapacak, bu sınava nasıl tepki verecek? “Mücadele etmeye devam mı edecek yoksa pes mi edecek? Ümidini kesecek mi, yoksa RAB’’bimden ümit kesilmez mi diyecek?” Tıpkı çölün ortasında kalmış ama her şeyiyle teslim olmuş kadın gibi… İki ümitsizlik arasında ümit edebilen… 


O öyle bir kadın ki…

“Olmayacak iki kapıyı zorlarsan, suyu ayağının altına getirilir.” dedirten…

“Her şeyin asıl sahibinden ümit kesilmez.” diyebilen…

“Suyu alan da veren de geri verecek olan da bir.’’

“Her şeyin asıl sahibi ALLAH.’’ diyebilen…

 

Hz. Hacer... Açılmazların kapısı...

Sen suyu bulmayı hak et...

Sana çölün ortasında kıyamete kadar suyu akıtacak bir RAB’bin vardır...

Yeter ki sen RAB’bine teslim ol...

Her ne olursa olsun RAB’bin senin lehinde...

Şimdi sen suyu bulsan da olur bulmasan da olur...

 

Sen yeter ki her şeyin asıl sahibinin RAB’bin olduğunu bil…

Sadece verdiğinde değil, vermediğinde de şükürlü ol...

Çünkü veren, verdiğinden kıymetlidir...

Ve ALLAH’tan hiçbir zaman ümit kesilmez...

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir. 

 Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

 "Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar

 

Yorumlar