‘’Kim bir kötülük ve haksızlık
görürse onu eliyle düzeltsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna
da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin.’’ (Hz. Muhammed (s.a.v.)
Boykot kelimesi sözlükte; “belli bir
amacı gerçekleştirmek için baskı yapmak niyetiyle, bir kimseyle, bir yerle, bir
topluluk, kuruluş ya da bir ülkeyle her türlü ilişkiyi kesme kararı” olarak
geçer. Aslında boykot protestonun bir çeşididir. Protesto kavramı da “bir
haksızlık karşısında, haksızlık yapan tarafa engel olmak için gücün
yetmediğinde, onun diğer zayıf yönlerine baskı uygulamaktır”. Boykot yapan kişiler, eliyle ve diliyle yok
edemediği şahit olduğu zulümden uzak durmak amacıyla bu zulmü yapanlara
mesafeli olmak, zulmedenlerin zulmüne ortak olmamak için zulme destek olan
firmalardan alışverişi kesme çabası içine girerler. Kişi gücü yettiği kadarıyla
“zulme karşı tepki gösterme hamlesini” boykot kanalıyla ticari ilişkiler
üzerinden yapar.
Öncelikle alışveriş de bir
iletişimdir. Bizler alışveriş süreçlerinde malından ve satıcının tavırlarından
hoşnut olduğumuz esnafları, markaları daha çok tercih edip buralarla olan
iletişimimizi geliştirip, ilişkiye dönüştürürüz. Aksine malını beğenmediğimiz ya
da satışındaki tavırlarından hoşlanmadığımız bir esnaftan ise alışveriş
yapmayız. Hiç alışveriş yapmayıp iletişimi bile kestiğimizde yakınlaşmaktan
ziyade uzaklaşmış oluruz. Hatta boykot yapılan markaların söz konusu soykırıma yaptığı desteği düşündüğümüzde
ise bu markalardan yapılan her alışverişte, markaların aldığı her kazanca ortak
olmakla kişi soykırıma da ortak olmaktadır. Yani evimize aldığımız gıda
maddeleri bize besin olurken dünyanın bir tarafındaki insanlara zehir
olmaktadır. Evimize aldığımız araç gereçler, kıyafetler gibi nesneler bize eşya
olurken dünyanın bir yerindeki insanlara silah olup ölümlerine neden
olmaktadır. Bu bağlamda bu markalardan uzak durmak elzemdir.
Zulme uzak durmanın en pasif
yanlarından ama etkili yanlarından olan boykotun bir üst boyutu ise
ihtiyaç-istek dengesini iyi kurup ihtiyaçları minimize etmektir. Bir kişinin
ihtiyaçları ne kadar azsa o kadar zengindir. Böylece kişi kendisine yetebilir
ve tüketimini verimli yönetebilir.
İnsanın Marifetlerinin Sınırını
Keşfedebilmesi
Alışveriş yaptığımızda her şeyi
gerekli olduğu için aldığımızı zannediyoruz ama düşününce bundan yirmi yıl önce
hiç hayatımızda olmayan ve eksikliğini bile duymadığımız şeyler nasıl oluyor da
birden hayatımız da elzem hale geliyor. Tabi ki burada bahsi geçenler,
günümüzde üretimimize destek olan teknolojik ürünler değil ancak gitgide
hayatımızda ihtiyaç haline gelen tüketim başlıkları artarken biz de eşyaların
egemen olduğu bir hayata kendimizi teslim ediyoruz. Örneğin günümüzde proje
çizen bir mimar veya mühendis için bilgisayar elzemdir ama bilgisayar olmadan
hiçbir şey yapamayan, tasarımını dahi çıkaramayan teknik kişi bilgisayara
muhtaçtır ki; bu da bilgisayar olmadan mühendislik, mimarlık yapan teknik
kişiler kadar marifetli olmadığını açık eder. Dolayısıyla eşya, işimizi
kolaylaştıran araçtır. Bize zamandan kazandırır ve gereklilikleri vardır ama
onu amaç haline getirecek şekilde kendimizi seçeneksiz bırakmak bizi marifetsiz
bırakır.
Tüketim başlıklarımızı azaltmak; bizi
üretimde daha aktif yapacağı gibi, üretim-tüketim dengemizi de sağlamış oluruz.
Böylece sakınmalarımızı geliştirir,
sakınıp arındıkça da daha üretken ve iyi işlerde aktif bir birey olma kapısını
kendimiz için açmış oluruz. İnsanın kendi sınırlarının zorlaması ise ancak
üretimde aktif olmasına, üretiminin aktif olması da tüketimini sınırlamasına bağlıdır.
Dolayısıyla kişinin isteklerini yönetebilmesi, böylece de tüketimlerini
yönetebilmesi, kendisine bir yaşam stili bir duruş kazandırır…
İnsanın yaşamında kendisine edindiği
stiller, prensipler ise kişinin karakter ortaya koyması, kendisini geliştirebilmesi, hedefleri ile bir bütün olur… Bu nedenle boykot; sadece
somut olan ürünleri kullanmamak/almamak değildir; aksine manen daha güçlü bir
kazanımdır… Haksızlık karşısında zulme uğrayanın yanında olmak başlı başına
hayatı çok anlamlı kılan bir erdem iken; boykotun soyut kısmında insanın
sakınma mekanizmasını, irade sistemini, karakterini besleyen, stil kazandıran,
benliğini güçlendiren, hayata bakışını dolduran etkili bir kazanımdır.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
Selam olsun zulme ortak olmayanlara!
YanıtlaSilZulme ortak olmamak Gazze nin acılarına ortak olmak adına güzel yazı olmuş, ellerinize sağlık 🌿
YanıtlaSilSelam olsun o haksızlık karşısında masumun yanında duranlara🤲🏼🌿
YanıtlaSilNe acı, bir tek benden bir şey olmaz demek.. Ne acı kör, sağır, dilsiz gibi davranmak... Oysa zulme sessiz kalana da o zulüm bir gün dokunmayacak mı?
YanıtlaSilİyilerin selamı, en önemlisi de rabbin selamı üzerine olsun zulme ortak olmayanların🤲🏻
YanıtlaSilÇok kıymetli bir yazı…
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiz, kaleminize sağlık…
Sakınma ve boykot ile ilgili çok güzel bir yazı olmuş. Özellikle çalışarak, gayret ederek bir yere kadar gelebiliyoruz. Asıl bizi yükselten, güçlendiren şeyib bizim sakınmalarımız olduğunu anlatan çok güzel bir yazı olmuş. Elinize sağlık...
YanıtlaSil